Parça parça çok iyi aslında her şey. Meksika'da evinde kaldığım manevi annemle 11 yıl sonra oturup “ay ben gerçekten onları mı yapmıştııım” diye kikirdeyip, tez savunmamda “tabi ki bunları yaptım ve literatürü ben kurtardım” kararlılığında durabilirim. Felsefi sohbetlerde dünyayı kaldırıp indirme ciddiyetine bürünüp, önü heybetli, arkası yüksüz kamyonların absürt küçüklüğüne epey gülebilirim. İşime aşık şekilde o seans odasının büyülü atmosferinde tüm ruhumla karşımdakini dinleyip anlayabilirim, dizi izlerkense dalgınlıktan geberip şaşkın şaşkın eve giren çıkanı hiiiç fark etmeyebilirim.
Parçalar iyi hoş da mevzu onları bir araya getirip tek bir ben oluşturmak olunca kimi zaman hangi isteğime, hedefime yöneleceğimi bilemeyip varoluşsal krizlerle beynimi epey şişirebilirim. Ha öyle zamanlarda sorsanız ölümümün fazla düşünmekten olacağına da yemin ederim. Özgür olmayı, kendi kararlarımı yaşamayı, İspanyolca müzikleri evde bangır bangır söyleyip, Hele Hele Anteplim’de coşmayı, Barcelona'da yaşadığım dönemde gaza gelip Katalan özgürlüğü için yürüyüş yapmayı, bol bol uçmayı ve ait olamama duygumla ilgili kendimle çalışmayı, kimi zaman ah çiçekler böcekler şefkatinde olup, kimi zamansa başlarım yağmuruna da karına da bıkkınlığında olmayı ruhsal renk cümbüşüm bilirim. Tüm bu parçalarımın yeterince yukardan bakıldığındaki bütünündeyse en güncel ‘ben’ olurum.
Yeni bir deneyim gelip de rengime renk katana dek...